بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًا لُّبَدًا ٦

“Yığınla mal harcadım” diyor.

– Diyanet İşleri

أَيَحْسَبُ أَن لَّمْ يَرَهُۥٓ أَحَدٌ ٧

Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?

– Diyanet İşleri

أَلَمْ نَجْعَل لَّهُۥ عَيْنَيْنِ ٨

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

– Diyanet İşleri

وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ ٩

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

– Diyanet İşleri

وَهَدَيْنَٰهُ ٱلنَّجْدَيْنِ ١٠

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

– Diyanet İşleri

فَلَا ٱقْتَحَمَ ٱلْعَقَبَةَ ١١

Fakat o, sarp yokuşa atılmadı.

– Diyanet İşleri

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْعَقَبَةُ ١٢

Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin?

– Diyanet İşleri

فَكُّ رَقَبَةٍ ١٣

O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir.

– Diyanet İşleri

أَوْ إِطْعَٰمٌ فِى يَوْمٍ ذِى مَسْغَبَةٍ ١٤

(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

– Diyanet İşleri

يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ ١٥

(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

– Diyanet İşleri

أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ ١٦

(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

– Diyanet İşleri

AYARLAR
Okuyucu